Turkmapccco.tr.gg hile ve daha fazlası için
Hile Ve Daha Fazlası

Ayrılık Şiirleri

Ayrılık Şiirleri

Acı bir hayat
Bir tek senin aşkın mı aşk? 
Sen misin sevda yanığı kaçak 
Ben seni sevdim seveli yandım 
Yandım,yandım sende söndüm 

Hayat bana bir dargın bir barışık 
Her günüm senle karma karışık 
Çakmak, çakmak gözlerinde ışık 
Senin sevdan bende, barut fişek 

Ulaşılmayı beklerken ayrılık 
İkimizin kaderi olsa gerek 
Bana ayrılık yazan felek 
Sensizliğini bana giydirecek 

Yapma be sevdam ağlama artık 
Bu kader senin değil benimdir 
Sana gelen bu ayrılık, firak 
Bende oluyor acı bir hayat


Yüreğim Yangın Yeri
Okşarken kalbimi karbeyaz bulutlar, 
Duman renkli güvercinler konarken dudağına gökyüzümün, 
Afet-i başlattı birden gidişin. 

Org melekleri uçuştu 
Ellerime dokundu sevda remilli bir cinayet. 
Devlet arması koparılmış bir zafer tacı gibi, 
küle ve tuza bandın bu sevdayı. 

Gidişin gönlümdeki yanardağın patlamasıydı 
Ve bir bir eritmesiydi uvuzlarımı... 

Perdeler indi,tozlar uçuştu,gözyaşı yağmur oldu 
Yandım ateşlerle dondu toprağım 
Ve gördüm hasretinle çürüyen günlerimi... 

Sürüklendim sonra,tutarak bir atın yelesinden 
arasından geçtim insanların,bir gürültüyle 
duyan olmadı..... 

Dağlara çıktım sonra, 
en keskin şarkıları dillendirerek yorgun dudaklarımla, 
geçmişi seyrettim gözbebeklerimin içindeki suzişanla.. 

Parçaladım hücresini yaşamın, 
suyu havaya ekledim,ikisini toprağa. 
Toprağı dinledim yalınayak aştım koruları 
Ama yinede o mutad işaretini bulamadım,vaad ettiğin cennetin. 

Çırpınmayı bile unutmuş bir serçe gibi, 
Sakladım,sol mememin altındaki cevahir'de,kanatlarımı. 
Kadınlığın böyle karşıma dikeldikçe utandım, 
Savaşamadım içimdeki yangınla. 

Hayatla katlayamadım genç yaşımı, 
Yirmimde çarptı beni bu ayrılık firak-ı. 

Perdeler çekili,kapılar sürgülü,bahçe duvarları yıkık, 
Yazlar,baharlar yokuş aşağı yuvarlandı 
Deli bir poyraza döndü hayatım. 

Gidişin yanardağın patlamasıydı 
Ve bir bir karartmasıydı düşlerimi. 

Bizans surları,Osmanlı bedestenleri ve 
Hünkar camileriyle, 
Aziz İstanbul'da güneşe açık bir pencerem kalmadı. 
Pendik sırtlarında yorgun,telaşlı,eskimiş, 
solgun ve acılı bir 'ben'varım şimdi... 

Gittiğin bu yerde karanlık bir tomurcuk bıraktın senden arda... 
Şimdi gözyaşlarım avuçlarımda bir alev topu. 
Oku kadınım,OKU! ! ! 
Ayırma gözlerini kelimelerden 
ve istersen bir günlük doğan bir böcek gibi 
düşünme hiç yarını... 
Sadece oku ve hisset kelimelere işlediğim kalp yangınımı, 
sez sana olan bağlılığımı. 

Oku kadınım,OKU! ! ! 

Yüreğimin yangınını döktüm bu satırlara 
Alev alan kağıdı söndürmeye çalıştım gözyaşlarımla, 
Şimdi elinde,yarı yanık,yarı yaş bu şiirim 
Bin asırlık uzun bir gecenin eseridir..... 

Oku kadınım OKU! ! ! 
Ve artık geri dön. 
Çünkü; 
Gidişin yüreğimdeki yanardağın patlamasıydı...



Ayrılık Sevdaya Dahil
görinen yıldız değil yir yir delinmişdür felek 
gün yüzünün hasretiyle tir-i ahımdan benüm 

necati 

-1. 
açılmış sarmaşık gülleri 
kokularıyla baygın 
en görkemli saatinde yıldız alacasının 
gizli bir yılan gibi yuvalanmış 
içimde keder 
uzak bir telefonda ağlayan 
yağmurlu genç kadın 

-2. 

rüzgâr 
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları 
mor kıvılcımlar geçiyor 
dağınık yalnızlığımdan 
onu çok arıyorum onu çok arıyorum 
heryerinde vücudumun 
ağır yanık sızıları 
bir yerlere yıldırım düşüyorum 
ayrılığımızı hissettiğim an 
demirler eriyor hırsımdan 

-3. 


ay ışığına batmış 
karabiber ağaçları 
gümüş tozu 
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar 
yaseminler unutulmuş 
tedirgin gülümser 
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var 
..........





Ayrılık Hediyesi
şimdi saat sensizliğin ertesi 
yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın 
avutulmuş çocuklar çoktan sustu 
bir ben kaldım tenhasında gecenin 
avutulmamış bir ben... 

şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim 
ki bu yaşlar 
utangaç boynunun kolyesi olsun 
bu da benden sana 
ayrılığın hediyesi olsun 

soytarılık etmeden güldürebilmek seni 
ekmek çalmadan doyurabilmek 
ve haksızlık etmeden doğan güneşe 
bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi 
mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun.. 
şimdi iyi niyetlerimi 
bir bir yargılayıp asıyorum 
bu son olsun be..bu son olsun! 
bu da benim sana 
ayrılırken mazeretim olsun! 

şimdi saat yokluğunun belası 
sensiz gelen sabaha günaydın! 
işi-gücü olanlar çoktan gitti 
bir ben kaldım voltasında sensizliğin 
hiç uyumamış bir ben... 

şimdi dişlerimi sıkıp 
dudaklarıma kanamayı öğrettim 
ki bu kızıl damlalar 
körpe yanağında bir veda busesi olsun 
bu da benden sana 
heba edilmiş bir aşkın 
son nefesi olsun... 

kafamı duvara vurmadan 
tanıyabilmek seni 
beyninin içindekileri anlayabilmek 
ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü 
bütün saatleri öylece durdurabilmek için 
çıldırasıya paraladım kendimi 
lanet olsun! 
artık sigarayı üç pakete çıkardım günde 
olsun be! ne olacaksa olsun! 
bu da benim sana 
ayrılırken şikayetim olsun 



Hangi Ayrılık?
Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz? 
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz? 

Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın? 
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın? 


Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye? 
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye? 
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren? 
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren. 
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline? 
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde? 
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı? 
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı? 
Hangi cama kafa atsam? 
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam? 
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam? 

Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam. 
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam. 
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür? 
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür? 
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine? 
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene? 
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın? 
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın? 
Hiç sanmam! ... 
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! . 
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz. 
Hangi mübarek dua, 
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye? 
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye? 
Olur mu be! . olur mu? 
Bu da benim gibi adama yapılır mı? 
Aşk dediğin mendil mi? 
Buruşturup bir kenara atılır mı? 
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı? 

Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden? 
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden? 
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini? 
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini? 
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı? 
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı? 
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti? 
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti? 

Dağ gibi adamı eze eze! ..... 
Hangi anası tipli parlak çömeze, 
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze? 
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı? 
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı? 
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı? 
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı? 
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni? 
Ve! .. Hangi su bağışlatır? 
Hangi musalla temizler seni? 

Bu Nasıl Ayrılık? ...


 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol